Pazar

Kanser olmayı beklemeyin, tedbir alın

Kanser olmamak için bugünden tedbir alınması gerektiğinin altı çizildi.
Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Kanser Hastanesi Onkoloji Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, 2020 yılında dünyada 25 milyon insanın kanser hastası olacağının tahmin edildiğini belirterek, "Kanser olmamak için bugünden tedbir alın" dedi.

Topuz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dünyadaki kanser vakası sayısının her geçen gün arttığını, sağlıksız beslenme ve kullanılan ürünlerin hastalığı tetiklediğini ifade etti.Kanser denilince akla hemen ölüm geldiğini ama kanserin tedavisini bulma yolunda önemli adımlar atıldığını anlatan Topuz, şöyle konuştu:"Kalp hastası olacağına kanser ol. Kanser çaresiz bir hastalık değildir. Esas olan bilimdir. Tedavi aşamasında alternatif tedavi yöntemleri de gündeme geliyor. Hiçbir zaman şarlatanlar bilimsel tıbbın önüne geçemez. Şarlatanların icat ettiği bazı bitkiler hastalığı geciktirmekte ve ölüme neden olmaktadır. Kemoterapi sırasında bazı bitkiler vardır ki hastayı zehirler. Alternatif tıp diye bir şey yoktur, tamamlayıcı tıp vardır. 15 maydanoz koy, 20 dereotu koy, sakın 10 dakika değil, 8 dakika kaynat... Bunlar halkı kandırmaya yönelik tarifler. Bunu diyenler tıp doktoru bile değil, ziraat mühendisi falan."

Dünyada 2020 yılında 25 milyon insanın kansere yakalanacağının tahmin edildiğini anımsatan Topuz, "Hemen kanser olmayı beklemeyin. Kanser olmamak için bugünden tedbir alın" dedi.Kanserle mücadelenin anne karnında başladığını dile getiren Topuz, iyi beslenen annenin çocuğunda kanser çıkma riskinin 5 kat daha az olduğunu söyledi.Tarım ilacına maruz kalan köylülerin şehirde yaşayanlara göre beyin, lenf ve lösemiye 7 kat daha fazla yakalanma riski bulunduğunu dile getiren Topuz, "bilinçsiz köylü kansere bizden daha yakın" görüşünü dile getirdi.
TAMAMLAYICI TIP
Topuz, kanserden koruyan ve kanser tedavisinde hastalara destek olan tamamlayıcı tıbbın "ruhsal ve bedensel yaklaşımlar" ile "bitkiler" şeklinde ikiye ayrılabileceğini ifade ederek, tamamlayıcı tıp hakkında şu bilgileri verdi:"- Dünyada bilinçli kişiler tarafından uygulanan hipnozun kanser ağrılarını azalttığı kabul edilmiştir.- Bir yerde namaz da Hristiyanların, Musevilerin ibadeti de yoga da meditasyondur. Yani doğrudan doğruya yaratana odaklanarak iyi şeyler dilemek, güzel düşünmek...

- Kemoterapi ve ilaç tedavisi olan hastalarda önerilmeyen akupunktur, ehil kişiler tarafından uygulanınca bulantı ve kusmayı engelleyebiliyor, kronik ağları yüzde 36’ya kadar azaltabiliyor, kemoterapi sonrası el ve ayak uyuşukluğunu gideriyor.- Çin yakın dövüş sanatlarından olan taichi egzersizleri kan ve enerji sirkülasyonunu olumlu etkilediğinden hastalıklara karşı direncin artmasına yardımcı oluyor, kemik kaybını geciktiriyor.- Masaj bilinçli kişiler tarafından yapılırsa hastayı rahatlatıyor.- Acılı arabesk değil, huzur veren müzikler, Mozart, Haydn, Schubert,Beethoven, Brahms dinleyin. Kaos oluşturan gürültülü müzikler dinletilen farelerin kanser olduğu görüldü. Dans edin.- Son 10 senede yapılan araştırmalar, ailesinden birini, yakınını kaybedenlerde kanserin daha hızlı çıktığını gösterdi. Stresin kanser üzerindeki olumsuz etkisi ispat edildi. Mutlu olun, devamlı gülmeye çalışın. 3-4 bin yıl önce Mezopotamya’da çaresiz hastalığa yakalanan insanlar maskların önünden geçirilir ve güldürmeye çalışılırmış.

Eskiler ’Bir kahkaha bir kilogram pirzolaya bedel’ der. İnsan neşeli ve mutlu olduğu zaman vücudu potansiyel zararlı maddelere karşı koruyan immun sistemi güçleniyor. Günde 5-6 kez içten kahkaha atın.- Sevgi-inanç tedavisi önemli. İster Müslüman, ister Hristiyan, ister Musevi ol, seni yaratana inan. Seni yaratana inandığında ve güvendiğinde, sana destek olacağına inan. Güveneceğiniz bir doktor seçin. Aile sevgisi de çok önemli. Hastayı, ailesi, arkadaşları, komşuları, dostları hayata bağlar.- Spor yapın. Her 8 kadından birinin meme kanserine yakalanma riski var.Bu nedenle her gün yarım saat yürüyün, aletsiz jimnastik yapın ya da yüzün. Vücudunuzdaki yağı yakmaya bakın aynı zamanda spor yapınca insan stresten uzak kalır.

"EN UCUZ ANTİOKSİDAN BİBERİYE
Erkan Topuz, Türkiye’nin yiyecek açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olduğunu belirterek, doğal olması şartıyla kanser tedavisinde olumlu etkileri olan yiyecekleri şöyle sıraladı:"- D-limoen: Limon ve mandalina kabuğunda olan D-limoen kanser tümörünü eritiyor ve çoğalmasını durduruyor.

Limon ve mandalina kabuklarını atmayın. Sirkeli su ile iyice yıkadıktan sonra yiyin.- Nar: Meme kanserinde nar suyu çok faydalı. Kabuğunda ve çekirdeğinde de büyük şifa var. Meyve ve sebzeleri mevsiminde tüketin. Meyveleri posasıyla yiyin.- Mantar: Çeşitli terapötik özellikleri olduğu bilinen en azından 270 mantar türü mevcuttur. Japonya, Çin ve Kore’de yürütülen çok sayıda bilimsel çalışma mantarların sağlığa yararlı yeni uygulamalarını ortaya koymuştur. Draje halinde satılan bu mantar haplarını eczanelerden bulabilirsiniz. Ayrıca kültür mantarlarından beyaz olanları değil, esmer olanları yiyin. Çünkü mantarlar kanserojen madde ile beyazlatılıyor.- Kansere karşı etkili olan ellagıc asit, bütün kırmızılarda bulunan bir antioksidandır. Ahududu, çilek, böğürtleni mevsiminde bol bol yiyin. Yapraklarından çay yapın. Bunlar kemik iliğini harekete geçirir, immun sistemini güçlendirir, tümörlerin erimesine neden olur.


- En ucuz antioksidan olan biberiye tüketin. Çok arsız bir bitkidir, saksıda bile yetişir. Her türlü tümörde etkili olan biberiyeyi aktardan almak yerine balkonunuzda yetiştirin. Yaşını salatalarınıza atın, kurusunun da çayını yapın. Karahindiba, kuzu kulağı, tere, ökse otu da tüketin.- En çok havuçta bulunan A vitamini cilt, lenfoma, böbrek, kolon, meme kanserinde çok faydalı.- Uzun ömrün sırrı domates, erkeklerde prostat, kadınlarda meme kanserinde çok faydalıdır. Ama mevsimlik domates... İyi ev hanımları, 1 Temmuz ile Eylül sonu arasında üretilen domatesi kışın kullanmak için salça yapar. Ev salçası ve ketçapı kullanın.- E vitamini için selenyum açısından zengin ananas, yoğurt, enginar, brokoli, karnabahar, kırmızı ve beyaz lahana, semizotu çok tüketin. Bunlar memedeki ödemi alır.

"YEŞİL ÇAY İÇİNTopuz, kanser tedavisinde olumlu etkileri olan yiyecekleri sıralarken, şöyle devam etti:"- Hücre bölünmesini yavaşlattığı için yeşil çay için. Koyu çay, mide kanseri riski oluşturur. Çayı, açık ve şekersiz olarak tüketin. Günde 2 kupa, 8-10 dakika demlenen yeşil çay için. Her gün papatya ve zencefil çayı için.- Güçlü bir antioksidan olan indol-3-karbinol, en çok brokoli, karnabahar, kırmızı ve beyaz lahana, semizotu ve turunçgillerde bulunuyor. Bunlar, meme kanserini önleyen en önemli gıdalar. Dünyadaki en ucuz ve şifalı bitki olan lahanayı haftada bir kez yiyin. Lahana, bağırsak ve karaciğerdeki zehirleri bloke ediyor, tümörlerin bilinçsizce çoğalmasını durduruyor.

- Soya keten tohumu ile birlikte fibrokistlerde, meme kanserinde ve prostat kanserinde çok faydalı. Yemeklerde kullanacağınız yarı zeytinyağı, yarı soya yağı sizi meme kanserinden belli ölçüde koruyacaktır. Soya ayrıca kemik yoğunluğunu da artırıyor. Menopoz döneminde de sıkıntıyı gideren bir özelliği vardır.

- Antikansorejen olan meyan kökü ülseri kapatır ve ağız yaralarına iyi gelir. Tansiyon ve diyabeti olmayanlar 2 ay meyan kökü içsin, 3 ay ara versin.

- Yoğurt, probiyotik yoğurt kullanılarak evde yapılmalı. Günde 300 gram yoğurt tüketmek meme, kolon, mide, yumurtalık, endometriyoz kanserinde koruyucu.

"- Acı biber, Arnavut biberi mide kanserinden koruyor. Çok şifalı. İmmun sistemini güçlendiriyor. Ancak Gaziantep, Şanlıurfa gibi yerlerde damda yetiştirilmiş, kurutulmuş biberler aflatoksin denen bir madde ihtiva eder ki karaciğer kanseri yapar. Siz biberinizi saksıda yetiştirin, sonra blender ile çekin ve yemeğinizin üzerine atın.

- Bağışıklık sistemini güçlendiren beta glukan arpa, maya, nişasta, mantar, esmer pirinç ve ekmekte bulunuyor. Özellikle meme kanserine karşı koruyucu özelliği var.

- D vitamini kanseri önler, belli dozda tüketilmeli.

- At kestanesi. Özellikle hemoroid tedaivisinde iyi. 4-5 tane at kestanesini alın, içine biraz da krem koyarak blendarda ezin, hemoroid tedevisinde kullanın. Ayrıca varis, hemoroid ve meme kanserine bağlı ödem oluşan kollarda kullanılır.

- Karadut hormon atılmayan tek ağaç. mevsiminde bol bol tüketin.

- Kanserden koruyucu etkisi olan melatonin salgısı açısından mutlaka karanlıkta uyuyun. Kanser hücresi aydınlıkta çoğalır, karanlığı sevmez. Saat 22.30-23.00 gibi yatın. Işıksız ve rahat bir uyku, güneşin doğuşuyla kalkmak sağlıklı yaşam tarzınız olsun. Gece vardiyasında çalışanlarda ve aydınlıkta uyuyanlarda meme kanserine yakalanma riski 5 kat artıyor.

"KORUNMA YOLLARITopuz, kanserden korunmak için yapılması gerekenleri de şöyle sıraladı:

"- Çikolata, kola ve kahveden sakının. Salam, sosis, sucuk, hazır meyve suyu, mayonez, ketçap, konserve tüketmeyin. Yamuk yumuk elma alın.

- Hayvanlara büyüme hormonu verilince süt ve eti artıyor. Bunlar insana da geçiyor. Akciğer kanseri hastalarında aşırı süt tüketenlerde ömür daha da kısalıyor. Kırmızı ette kuzu eti tercih edin, genellikle kuzular zehirlenmemiştir. Kırmızı et yerine beyaz et tercih edin. Kümes hayvanlarından köyde yetişenleri yemeye çalışın. Marketlerden aldığınız kümes hayvanlarının derisini yemeyin.

- Beyaz un, şeker ve tuzu hayatınızdan çıkarın.

- Daima bebe şampuanı, defne sabunu ve saf sabun kullanın. Oda spreyi, ter önleyici koltuk altı kremi, deodorant kullanmayın. Organik denilen saç boyaları bile kanserojendir, kullanmayın, kına yakın.

- Küçük balık tercih edin, dip balığı yemeyin. Balık yaşlandıkça kanserojen etkisi artar. Haftada en fazla bir kilo balık tüketin. En ucuz balığı tüketin.

- Fast-food’tan uzak durun. Haftada 3 kezden fazla fast-food yiyenlerde kanser riski daha fazla.- Alkolü kısıtlı kullanın. Sigara içmeyin.

- Stresten uzak durun, pozitif olun.

- Kanserden korunmak bebeklikte başlar. Çocuğunuza gülmeye alıştırın, onu mutlu edecek şeyler yapın. 12 yaşından önce cep telefonu kullanmasına izin vermeyin. Cep telefonunu kendinizden uzakta şarj edin. Çocuk odasında şarj etmeyin. 30-45 saniyeden fazla konuşmayın. Uzun yolculukta kapatın.

- Televizyonu 5 metre uzaktan izleyin.- Sprey şeklindeki böcek ilacı kullanmayın.- Badana yapılan eve 15-20 gün girmeyin. Mobilya cilası kanserojendir.Eski mobilyalarınıza sahip çıkın.- Sentetik halıdan uzak durun.

- Çocuklarınızın plastik çim bahçelerinde oynamasına izin vermeyin.

- Çocuk bahçelerini ilaçlamayın.- Mutfakta plastik, bakır, alüminyum kullanmayın.

- Bulaşık makinenizin parlatıcı gözüne sirke koyun. Makineden çıkardıklarınızı sirkeli sudan geçirin. Ne kadar durulansa da üzerinde deterjan kalır.- Çamaşır makinesinde zeytinyağlı sabun kullanın.


"ZAYIFLAMA İLAÇLARI KANSEROJEN

Bütün zayıflama ilaçlarının kanserojen olduğunu vurgulayan Topuz, "Hızlı kilo vermek kanserojendir. Bir ayda 1-1,5 kilo verilir. Kısa sürede aşırı kilo verenlerde kanser olma riski daha yüksek" dedi.Prof. Dr. Erkan Topuz, vatandaşları mangal konusunda da uyararak, "Fazla mangal yapmayın. Yaparsanız da fazla pişirmeyin, yakmayın. En ufak yanık kanserojen riskini artırır. Mangal yerine fırın haşlama, buğulama tercih edin" diye konuştu.

Domates kansere karşı güçleniyor

Kanseri önlemede 3 kat daha etkili domatesler geliyor. C vitamini ve antioksidan madde açısından güçlü domatesler 5 yıl sonra piyasada olacak
Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü’nde gerçekleştirilen “Hibrit Domates Geliştirme Projesi” kapsamında, kanseri önlemede 3 kat daha etkili domates üretilebileceği açıklandı.

Projenin yürütücüsü Dr. Davut Keleş, 4 yıl süren çalışma sonucunda, domateste yeni bir tür geliştirdiklerini belirterek şöyle konuştu: “Çalışmalardan sonra elde ettiğimiz ürün çeşitleri üzerinde yaptığımız incelemede, gerek C vitamini, gerekse antioksidan madde açısından değerleri 3 kat yüksek olan genotipler tespit ettik. Bu genotipleri ticari olabilecek çeşitlere aktarma aşamasına geldik. Daha önce elimizde böyle bir genotip yoktu.

Elde ettiğimiz antioksidan madde ve C vitamini değeri açısından yüksek olan genotipleri, geliştirdiğimiz yeni ürüne değişik ıslah yöntemlerini kullanıp, pazar değeri olan ürüne aktararak kansere karşı daha etkili domates üretmeyi hedefliyoruz. Üretmeyi hedeflediğimiz domatesle ilgili bilimsel çalışma 3 yıl, üreticinin kullanacağı duruma getirmemiz ise 2 yıl sürecek. 5 yıl sonunda kanseri önlemede daha etkili domatesleri piyasaya sürebileceğiz.”
Direnci artırıyorDomatese kırmızı rengini veren içindeki likopenin, çeşitli kanser risklerini önlediği ve sağlık sorunlarına karşı vücudun direncini artırdığı biliniyor. Likopen, C vitamini ve antioksidan maddeler kansere karşı koruyucu etki gösteriyor.

Çarşamba

ÇİKOLATA

Tarihçe
Çikolatanın tarihi 19. yüzyılda başlar, fakat öyküsü daha eskidir. İspanyol kâşifler Kristof Kolomb ve Hernán Cortés, 16. yüzyılda Orta Amerikaya yaptıkları geziden yanlarında bir içecekle dönerler. Bu, Mayalar ile Azteklerin öğütülmüş kakao çekirdeklerinin suyla karıştırılmasıyla elde ettikleri bir içecektir. Aztek dilinde "ekşi, acı içki" anlamına gelen "çikolatl" adındaki bu içeceği Aztekler, içine biber ve başka baharatlar katarak soğuk olarak içiyorlardı. İspanyollar ise aynı içkiyi şekerli olarak içmeye başladılar.
Yaklaşık olarak 100 yıl boyunca gizemini koruyan çikolata, Fransa'ya ve Avrupa'nın öteki ülkelerine ancak 17. yüzyılda yayılabildi. Bu yavaş yayılmanın sebebi ise o dönemlerde oldukça pahalı ve sadece elit kesim tarafından içilen bir içecek olmasıydı.
1700'lerde İngilizler süt katarak içeceğin tadını geliştirdiler.
Yumuşak, tatlı ve yenebilir çikolata yapma yöntemi ise 19. yüzyılın ortalarında bulundu. 1876'da İsviçreliler süt ve şekeri çikolatayla karıştırarak bugünkü sütlü çikolatayı yapmayı başardılar.
Çikolata yapımı
Latince adı “tanrıların besini” anlamında Theobromocacao olan kakao ağacından elde edilen kakao, Batı Afrika, Batı Hint Adaları ve Güney Amerika’da üretilir. Kakao ağaçları dört yaşından sonra meyve vermeye başlar. Boyu 4-10 metre olan ağaç yılda iki kez ürün verir. Gövdeye ya da ana dallara yakın yerlerde çıkan meyve, olgunlaştığında uzunluğu 35 cm kadardır. Bir meyvenin içinde yaklaşık 2,5 cm boyunda 20-40 tohum, yani kakao çekirdeği bulunur. Etli, olgun meyvelerin içinden çıkarılan çekirdekler birkaç gün mayalanmaya bırakılır. Daha sonra güneşte kurutulur ve böylece çekirdekler fabrikada işlenmeye hazır hale gelmiş olur. Fabrikada temizlenen kakao çekirdekleri kavrulur ve öğütülür. Elde edilen macun görünümündeki sıvı çikolata yapımında kullanılır. Ayrıca preslenerek kakao ve kakao yağı elde edilebilir.
Kavrulmuş kakao parçaları şekerle karıştırılır ve bir kapta ağır silindirlerle hamur haline getirilir. Bu hamur ince çikolata tabakalarına dönüştürülür ve ardından bu tabakalar kakao yağı katılarak yumuşatılır. Sonra dikdörtgen olukları bulunan bir makinenin içine koyulur. Oluklar içindeki silindirlerle çikolatayı yumuşak ve pütürsüz hale getirilir. Sonunda sıvıya dönüşen çikolata kalıplara dökülür ve soğutulur. Katılaşan çikolatayı çıkarmak için kalıp biraz ısıtılır. Sütlü çikolata, inek sütünden süttozu, vanilya ile başka tat ve koku vericiler eklenerek elde edilir. Değişik çikolatalar yaparken, çikolatanın yumuşak ve kolay işlenebilir olması için soya fasulyesinden elde edilen "lesitin" maddesi de eklenir.
Çeşitleri
Bitter Çikolata: Bileşiminde en az %18 kakao yağı ve en az % 14 yağsız kakao kuru maddesi olacak şekilde en az % 35 toplam kakao kuru maddesi içeren çikolatadır.
Sütlü çikolata: Bileşiminde en az % 2,5 yağsız kakao kuru maddesi olacak şekilde en az % 25 toplam kakao kuru maddesi içeren, ayrıca en az %14 süt kuru maddesi ve en az % 3.5 süt yağından oluşan, kakao yağı ve süt yağı toplam miktarı ise en az %25 olan çikolatadır
Beyaz çikolata: Bileşiminde en az %20 kakao yağı ve en az %14 süt kuru maddesi içeren ve en az %3,5’i süt yağı olan çikolatadır.
Dolgulu çikolata: Dış kısmı toplam ürün ağırlığının en az % 25’ini içeren, bitter çikolata, sütlü çikolata, bol sütlü çikolata ve beyaz çikolatalardan birinden oluşan dolgulu çikolatadır.
Pralin: Toplam ürün ağırlığının en az % 25 i bitter çikolata, sütlü çikolata, bol sütlü çikolata , beyaz çikolataların kombinasyonundan , karışımından veya herhangi birinden ya da dolgulu çikolatadan oluşan bir lokma büyüklüğündeki çikolatadır.


Geschichte
Typische Mexikanische Schokolade (gepresste Schokoladenmasse mit Zucker und Zimt)
Das erste Mal, so vermutet man, wurde die Kakaopflanze um 1500 v. Chr. von den Olmeken genutzt, die im Tiefland der mexikanischen Golfküste lebten. Um 600 n. Chr. wurde der Kakao dann von den Maya angebaut.

Die Azteken gaben dem mit kaltem Wasser vermischten Kakaogetränk den Namen: Xocolatl. Mit Hilfe eines Holzquirls, heute spanisch "Molinillo" genannt, schlug man die Flüssigkeit schaumig auf. Nach Überlieferung der Maya war die Kakaopflanze göttlichen Ursprungs. Zu Ehren des Kakaogottes Ek Chuah wurde im April ein Fest gefeiert, das Tieropfer und das Verteilen von Geschenken beinhaltete. In Mexiko sind vergleichbare Feiern belegt. Dort wurde die Kakaopflanze ausschließlich als Getränk zubereitet und war erwachsenen, dem Adel entstammenden Männern vorbehalten. Kakao galt als berauschendes Lebensmittel und war damit – nach Ansicht der Azteken – für Frauen und Kinder ungeeignet. Bevorzugt wurde es natürlich von Kriegern, Priestern oder zur Opferung vorgesehenen Personen getrunken. Sowohl Hernán Cortés als auch ein Mitglied seiner Expedition, Bernal Díaz del Castillo, berichten, dass der aztekische König Montezuma kakaohaltige Getränke in großer Menge zu sich genommen hat. Teilweise diente die Kakaobohne auch als Zahlungsmittel.
Moctezuma I. verfügte über eine gewaltige Anzahl dieses Zahlungsmittels Kakao. Als Zahlungsmittel taugten sie nur, wenn sie von perfekter Gestalt waren, eine gleichmäßige Farbe aufwiesen und aus bestimmten Gegenden Mexikos stammten. Um eine Vorstellung von der damaligen Kaufkraft von Kakaobohnen zu erhalten, folgendes Beispiel: Für einen guten Sklaven musste man ca. 100 gute Kakaobohnen bezahlen. Insgesamt wurde auf die Qualität des Kakaos sehr großer Wert gelegt. Besonders beliebt war der Kakao aus Xoconochco, dem heutigen Bundesstaat Chiapas. Aus dieser Gegend musste man den üblichen Tribut in Form von Kakao sehr guter Qualität an den Herrscher abliefern.

Als Kolumbus Amerika entdeckte, lernte er die Bedeutung des Kakaobaums nicht kennen. Obwohl er mit Kakao in Berührung kam, entdeckte er dessen Bedeutung nicht. Erst 1528 wurde der Kakao von den spanischen Eroberern unter Führung von Hernán Cortés nach Europa gebracht. 1544 wurde Schokolade erstmals als Getränk am spanischen Hof getrunken. Die Schokolade schmeckte den Europäern ungesüßt jedoch nicht. Populär wurde sie erst nach der Zugabe von Honig und Rohrzucker. 1673 schenkte der Holländer Jan Jantz von Huesden erstmals öffentlich Schokolade in Bremen aus. Erst im 18./19. Jahrhundert wurden größere Mengen von Kakaobohnen in Bremen gehandelt. Da sie sehr teuer waren, konnten sich Schokolade zunächst nur reiche Adlige leisten. Zwei Faktoren machten den Kakao zum Massenprodukt: Erstens die Pressung des Kakaos und die anschließende Vermahlung zu Kakaopulver. Zweitens der Einsatz von günstigerem Kakao aus Amazonien, dem Foraster(heute vorherrschend). Die Erfindung der Pressung und Zermahlung geht auf den Holländer Coenraad Johannes van Houten zurück. Durch die Pressung spaltete er die Kakaobutter vom Kakao ab, heute ein üblicher Vorgang.

Die Verwendung von Kakao bzw. der Schokolade sowohl als Lebensmittel als auch als Medizin ist für Lateinamerika und Europa belegt. Schokolade wurde als generell kräftigend, leicht verdaulich und als Aphrodisiakum empfohlen. Noch bis ins 19. Jahrhundert wurde Schokolade in Apotheken als „Kräftigungsmittel“ verkauft.


Die Schokoladen Fabrik Johann Maria Farina im 3. Kölner Adressbuch 1797, Die Schokoladenproduktion wurde 1750 begonnen
Als älteste Schokoladenfabrik Deutschlands wird die Halloren Schokoladenfabrik in Halle (Saale) angesehen, die aus einer im Jahre 1804 von F. A. Miethe gegründeten Konditorei hervorging. In Dresden wurde 1823 die Schokoladenfabrik Jordan & Timaeus gegründet. Hier wurde im Jahre 1839 die erste Milchschokolade hergestellt. Ein weiterer wichtiger Schokoladehersteller war Joseph Emile Hachez aus Bremen; er begann 1890 mit der Schokoladenproduktion.
In der Schweiz wurde die erste Schokoladenfabrik 1819 von François-Louis Cailler in Vevey gegründet. Ihm folgten unter anderem die Schweizer Firmen Philippe Suchard (1824), Lindt, Jean Tobler (1830; Toblerone) und Rudolf Sprüngli (1845). Die erste Schweizer Milchschokolade wurde 1875 von Daniel Peter und Henri Nestlé auf den Markt gebracht. 1879 entwickelte Rodolphe Lindt das „Conchierverfahren“ der Schokolade. Der Verkauf der Schokolade erfolgte in der „Chocolaterie“. Meist handelte es sich dabei um Verkaufsstätten direkt bei der Produktionsstätte. Heutzutage finden sich Chocolaterien als Café-Chocolaterie in den Städten. Das Conchierverfahren und die Milchschokolade trugen wesentlich zum Ruf der „Schweizer Schokolade“ bei.
Entstehung des Namens
Die Pflanze wurde von den Olmeken cacao genannt, dies wurde ursprünglich jedoch kakawa gesprochen. Die Maya übernahmen das Wort cacao, bezeichneten aber die bereits gezüchtete Form des Kakaobaumes damit.
Für die Entstehung des Wortes chocolate sind die großen Schwierigkeiten der Spanier beim Erlernen einheimischer Sprachen verantwortlich. Sie passten die Wörter einfach ihrer Sprechweise an. Die Maya nannten die Schokolade chocol haa, die Azteken xocolatl. Die Spanier verbanden daraus chocol („heiß“) mit atl („Wasser“). Da sie jedoch tl am Ende eines Wortes nicht aussprechen konnten, änderten sie es einfach in te. So entstand schließlich das Wort chocolate. Heute werden die Pflanzen und Früchte im Deutschen Kakao (im Englischen „cacao“ oder mancherorts auch „cocoa“) genannt. Nach der Verarbeitung lautet der Name im Deutschen Schokolade (im Englischen, Spanischen und Portugiesischen chocolate).
Die wissenschaftliche Bezeichnung für den Kakaobaum ist Theobroma cacao L. Theobroma bedeutet „Speise der Götter“ und diesem wurde das in Mittelamerika übliche Wort cacao angefügt.
Herstellung
Auf der Plantage


Kakaofrucht im Querschnitt, darin die reifen Kakaobohnen
Der Kakaobaum erreicht Wuchshöhen von 4 bis 15 Metern, wächst aber nur in den Äquatorialländern, wo bis heute ohne Hilfe von technischen Geräten geerntet wird. Die Früchte werden mit einer Machete direkt vom Stamm abgeschlagen. Die Samen und das Fruchtfleisch („Pulpe“) werden auf Bananenblättern ausgeschüttet und mit einer weiteren Schicht Blätter abgedeckt. Die Pulpe beginnt zu gären, die Fermentation setzt ein. Dabei verflüssigt sich die Pulpe, läuft ab und der typische Geschmack der „Bohnen“ (gemeint sind die Samen) entwickelt sich. Nach dem Herauslösen aus den Samenkapseln werden die Bohnen in der Tropensonne getrocknet.
Weiterverarbeitung
Die Kakaobohnen werden bei Temperaturen von 100 bis 160 °C geröstet und dann im Mahlwerk in kleine Stücke zerbrochen. Daraufhin werden die Schalenteile entfernt. Der Rest wird Kakaobruch genannt. Anschließend wird der Kakaobruch gemahlen. Dabei tritt das in den Zellen eingeschlossene Fett, die Kakaobutter, heraus. Sie verbindet die Bruchstücke zu einer zähflüssigen dunkelbraunen Kakaomasse.
Zur Herstellung von Kakaopulver wird die flüssige Kakaomasse gepresst, wobei die Kakaobutter abfließt, der Rückstand, der „Kakaopresskuchen“, wird zu Kakaopulver zermahlen.
Herstellung von Schokolade


Durchschnittliche Zusammensetzung der Schokoladensorten (pro 100 g):
Weiße Schokolade:
46 g Zucker
28 g Kakaobutter
26 g Milchpulver
Milchschokolade:
48 g Zucker
18 g Kakaobutter
12 g Kakaomasse
22 g Milchpulver
Bitterschokolade:
48 g Zucker
4 g Kakaobutter
48 g Kakaomasse
Eine beliebte Darreichungsform ist beispielsweise Milchschokolade in Form von Tafeln, als Sorte mit oder ohne darin eingeschlossenen Nuss-Bruchstücken.
Neben den grundsätzlichen Einteilungen, meist wie beschrieben auf Grundlage der Mischung bzw. des Herstellungsprozesses, werden derzeit (2005/2006) beim Verkauf edlerer Schokoladen auch Unterscheidungen nach dem Anbaugebiet der Kakaobohne immer beliebter. Hierbei werden auch Qualitätsbegriffe wie das vom Wein bekannte „Premier Cru“ verwendet.
Produkte aus Schokolade und Kuvertüre


Trüffelpralinen
Pralinen
Schokoladen (Tafeln zum direkten Verzehr wie auch Kuvertüren) mit hohen Ansprüchen an Reinheit und Qualität des verwendeten Kakaos (oft nach Herkunft sortiert) werden von Herstellern in vielen Ländern produziert. Eine der letzten Variationen sind Schokoladen, denen in die Grundmasse Aromastoffe und Gewürze wie beispielsweise Chili, Zimt, Schwarzer Pfeffer oder sogar Thymian beigemengt wurden. Luftschokolade ist eine Sonderform, die zahlreiche kleine Gasblasen enthält.
Schokolade wird aber nicht nur pur (als Tafel) genossen, sondern ist Ausgangsbasis für und Pralinen und Konfekt (z. B. Trüffel-, Nougat-, Marzipan- oder andere Pralinen). Chocolatiers schätzen die feinen Kuvertüren mit hohem Kakaobutteranteil und ausgewählten Edelkakaos (couvert: „überzogen/umhüllt“). Es gibt tausende Kombinationen, am bekanntesten dürften die Champagner-Sahne-Trüffel sein, die viele kleinere Spezialisten anbieten. Eine „knackige“ Schokolade, eine „cremige“ Füllung mit „zartem“ Schmelz und wenig Zucker, dafür Sahne und frische Butter, sind einige der qualitätsbestimmenden Merkmale. Hochwertige (und allgemein bekannte industrielle) Hersteller finden sich in der Schweiz, in Belgien, aber auch in Deutschland und neuerdings auch in Österreich sowie osteuropäischen Ländern. Qualitativ besonders gut können naturgemäß nur tagesfrisch verkaufte Pralinen sein, die man in vielen Confiserien und guten Konditoreien erhält.
100 Gramm dunkler Schokolade enthalten:
Kohlenhydrate (Zucker): 54 g
Lipide (Fette): 27 g
Ballaststoffe: 9 g
Protein („Eiweiß“): 6 g
Wasser: 1 g
Mineralstoffe in Ionenform pro 100 g:
Kalium: 400 mg (Tagesbedarf: 2–3 g)
Magnesium: 300 mg (Tagesbedarf: 300–400 mg)
Phosphor: 280 mg (Tagesbedarf: 1 g)
Chlor: 100 mg (Tagesbedarf: 3–5 g)
Calcium: 100 mg (Tagesbedarf: 1 g)
Natrium: 12 mg (Tagesbedarf: 2–3 g)
Eisen: 3 mg (Tagesbedarf: 15 mg)
Kupfer: 1 mg (Tagesbedarf: 1,5 mg)
Nickel: 0,26 mg (Tagesbedarf: 0,2–0,5 mg)
Zink: 0,2 mg (Tagesbedarf: 15 mg)
Fluor: 0,05 mg (Tagesbedarf: 1 mg)
Iod: 0,005 mg (Tagesbedarf: 0,2 mg)
Schokolade und Haustiere

Sadık Dostlarımız...

Doberman Pinscher

Temel Özellikleri
Doberman kaslı ve son derece zarif bir köpektir. Erkek ve dişiler arasında mizaç farkı vardır. Dişiler, aileye karşı sakin, duyarlı ve duygulu, ancak yabancılara karşı kuşkucudur. Erkek, son derece zeki, ancak aceleci ve genellikle saldırgandır. Bu nedenle enerjik bir efendi tarafından yönetilmesi gerekir.

"Kötü doberman yoktur, kötü doberman sahibi vardır!" sözü buradan gelir. Doberman'ın kişiliği 2 yaşından sonra da gelişmeye devam eder. Bununla birlikte köpek 10-12 aylıkken sıkı eğitime başlanmalıdır. Bazı dobermanlar oldukça uzun yaşayabilir.


Neler Yapar? Bekçi ve muhafız köpeği olarak kullanılan Doberman, yüz yılı aşkın bir süredir bu görevleri yerine getirmeyi sürdürmüştür. Polis köpeği olarak, orduda (Deniz kuvvetleri Doberman'ı pusu bulma işinde kullanmıştır.) ve her türlü endüstriyel tesisin korumasında kullanılmıştır. Dişiler, erkeklere nazaran apartman hayatına daha kolay uyum sağlar, ancak her iki cinsin de günlük sinirsel enerjilerini boşaltmaları gerekir. Kökeni Göreceli olarak yakın bir zamanda oluşmuş bir köpek cinsidir. Great Dane, Alman çoban Köpeği, Rottweiler ve Pinscher'in muhtemelen Beauceron ve İngiliz Tazısı'yla çiftleştirilmesiyle 1860'da Almanya'da geliştirilmiştir. Bu karışımın yaratıcısı Lois Doberman, aslında bir Alman vergi tahsildarıydı.

Doberman, mesleği gereği haydutların bulunduğu bölgelere sık sık ziyaret ediyordu. Gerektiğinde saldırabilecek nitleikte bir bekçi ve muhafız köpeği elde etmeye karar verdi. üreticisinin adını taşıyan (Kısaca n harfiyle anılıyordu!) Doberman, ilk kez 1876 yılında bir köpek gösterisinde sergilendi ve büyük başarı kazandı.

Kangal
Temel Özellikleri
Zeki, kolay eğitilen, çocuklara karşı sabırlı, azarlanmaya karşı duyarlı, sevilmek isteyen, yaşadığı yeri sahiplenen bir köpektir. Yabancılara karşı kuşkucudur, bu nedenle güvenli ve çitlerle çevrili bir alanda ya da koruyucusu olduğu sürüsüyle birlikte açıkta yaşamalıdır. Neler Yapar? Savaşta ve avda yüzyıllar boyunca savaş köpeği olarak kullanıldı. özellikle kurtlara karşı verdiği başarılı savaşlarla tanınır. Bir çoban köpeği olarak yorgunluktan ve kötü hava koşullarından etkilenmez. Günümüzde bekçi köpeği olmanın yanı sıra çoban köpeği olarak da kullnılmaktadır. Tarihçesi çok eski çağlardan beri Küçük Asya'da (Anadolu) yaşar. Türk bekçi köpeği olarak da bilinir. 1968'de Amerika Birleşik Devletleri'ne götürülmüştür.


- - - Kangal özel Kangal'ın tarihçesini araştırdığımızda en küçük bir belgeye rastlayamadık. Kangal köpeği hakkında çeşitli rivayetler söz konusudur. Bir rivayete göre M.ö. Asurlular ve Babilliler zamanında türediği, aslan ve kaplan gibi vahşi hayvanlara karşı korunmak, savaşlarda yararlanmak amacıyla büyük bir özenle yetiştirildiği anlatılmaktadır. Bu köpeğin çok rahat bir şekilde aslanı mağlup ettiği söylenmektedir.


İkinci bir rivayete göre, Hint mihracesinin Osmanlı padişahına (Yavuz Sultan Selim veya 4. Murat’a) bir köpek hediye etmesiyle başlamaktadır. Sarayda bulunan ve aslanla boğuşan bu köpek aslanı öldürüyor. Böylece padişahın nazarında büyük bir ilgi görüyor. Osmanlı ordusu doğu seferine gelişinde Kangal Deliktaş dolaylarında köpeğin kaybolduğu ve bütün aramalara rağmen bulunamadığı, Kangaldaki köpeklerin bu köpeğin soyundan türediği rivayetler arasındadır. 17.Yüzyılda Evliya çelebi Seyahatnamesinde aslan kadar kuvvetli olarak tarif ettiği bu köpeklerden bahsetmektedir. Osmanlı İmparatorluğu kurucularının bu köpeği beraberlerinde Anadolu’ya getirdikleri ve Osmanlının Avrupa'ya yayılmasıyla çoğu Avrupa çoban Köpeğinin de bu ırktan türediği sanılmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu dönemi arşivlerinde, Kangal köpeklerinden bahsedilmekte pedigrili yetiştiriciliği yapıldığı bahsedilmektedir.


Kangal çoban Köpeklerinin bu kadar eskilere dayanan tarihi geçmişten günümüze kadar ırk özelliklerini bozmadan gelebilmesini, geçimini koyunculuktan sağlayan çiftçilerin en güvenilir dostu olmasına ve Dünya köpek ırkları arasında kurtlara karşı koyabilen tek köpek ırkı olmasına bağlanmaktadır. Kangal köpekleri en zor iklim ve çalışma şartlarında verilen görevi cani pahasına yerine getirirler. Bakım ve beslenme şartları diğer köpek ırklarına göre daha basit ve ekonomik olması Kangal ırkı köpek neslinin devamını sağlamıştır.


Ek 1 Dünyada emsali görülmemiş bir köpek türü olan Kangal çoban köpekleri, Türkiye’de ve yabancı devletlerde haklı bir üne sahiptir. özellikle İngiltere ve Amerika’da bu köpekleri sevenler tarafından dernekler kurulmuş, yarışmalar yapılmıştır. Ne acıdır ki yabancı devletlerin göstermiş oldukları ilgiyi, bizler maalesef son on-on beş yıldır göstermekteyiz. Kangal çoban Köpekleri çok cesur, gayet hızlı ve çeviktirler. Kadın ve çocuklara karşı gayet muhlis, kötü niyetli kişilere karşı son derece caydırıcı bir silah olan Kangal köpekleri çok zeki, ön sezileri kuvvetli ve sahibine aşırı bağlıdırlar. Sahibi tarafından azarlandığı zaman suçlu bir çocuk gibi başını öne eğer,sahibinin gözlerine mahsun mahsun bakarak af edilmesini bekler. Hislerini yalnız hal, hareket, mimik ve jestlerle değil çıkardıkları çeşitli tonlardaki havlamalarla belli ederler. Kangal çoban Köpekleri görevlerine çok sadıktırlar şöyle ki; dağda sürüden ayrılan veya geride kalan koyunun başından günlerce aç ve susuz bekledikleri Kangal çiftçileri tarafından anlatılmaktadır. Kangal çoban Köpeğine sahip çiftçilerin en büyük gurur kaynağı köpeklerinin kurt boğmalarıdır. Kurt boğan köpeğe sahip olmak onlar için bir ayrıcalık ve övünç kaynağıdır. Yüzyılların ihmaline rağmen ne ırk vasıflarından ne de yüksek ruh yapısından en ufak bir taviz vermemiştir. Kan asaletine çok bağlıdır. Doğuda serbest iken bile başka bir karnivorla çiftleşmesi mümkün değildir. 1975 yılında askeri amaçla eğitime alınmış ve asırlardır bu yönde eğitim gören köpek türlerinden çok daha yetenekli olduğunu kanıtlamıştır.


Ek 2 Kangal köpekleri topluca kurt boğdukları gibi tek başlarına da kurt boğabilirler. Eğer köpek tek başına kurt boğmuşsa genellikle günlerce yerinden kalkamaz . Zira hem yaralı olur hem de gösterdiği üstün efordan dolayı aşırı yorgun olur. Yarasının çoğu tırnak yarasıdır. Kurdu boğmak için altına aldığında yaraların çoğu karın bölgesindedir. Kurt arka ayağının tırnaklarıyla üstündeki köpeği kaldırıp atmaya çalışırken yaralar. Kurdun arka ayak kasları çok kuvvetlidir. Kurdun açmış olduğu diş yarası ise bıçakla kesilmiş gibidir. Kangal köpeği kurdu çok süratli kovalar ve yetiştiği zaman bazen yan taraftan süratli döş vurur, bazen de rastgele arkadan da çarpar. Bu çarpışma sırasında haliyle kurtta köpekte yıkılır.


Sonra her ikisi birden kalkmaya çalışır. Eğer köpek kurttan evvel kalkarsa, hemen kurdun boğazından tutar ve ölünceye kadar bırakmaz. Fakat kurt daha evvel kalkarsa bu kovalamaca devam eder. Eğer köpek iki veya daha fazla ise kurt kalkmadan köpeğin öbür eşleri kurdu boğarlar. Bu köpekler kurdun ölüsüne kulağını dayayarak dinler ve en ufak bir harekette yeniden boğarlar. Bu anda köpeklerin sahibi dahi gelse o hırsla hücum edip kurdun ölüsünün yanına yaklaştırmazlar. Bu olaydan birkaç saat sonra köpekler uysallaşırlar ve boğazlarına kaçan kurdun kılları dolayısıyla öksürmeye başlarlar. Bunun için köpeklere hemen bir koyun kesilir ve koyunun kuyruğu yedirilir. Böyle bir olaya tanıklık etmek ve böyle bir köpeğe sahip olmak sahibi için övünç kaynağıdır.


Ek 3 Sadakati, cesareti ve dost canlısı karakteriyle gerek Türkiye'de gerekse İngiltere, ABD ve Kanada başta olmak üzere tüm dünyada haklı bir üne sahip olan kangal çoban köpeklerinin değeri özellikle 1970'li yıllardan sonra anlaşılmaya başlanmıştır. özellikle İngiltere ve Amerika'da kangal koruma dernekleri oluşturulmuş; ülkemizde ise bu özen ancak son yıllarda gösterilmeye başlanmıştır. Kangal çoban köpekleri ülkemizde ilk kez 1970'li yıllarda Gemlik'te askeri amaçlı köpek eğitim programına alınmıştır. Eğitim programının sonucu hakkında farklı kaynaklar farklı bilgiler vermektedir.


Bir bölümü, eğitim programı sonucunda, kangal çoban köpeklerinin, yıllardır bu yönde eğitim gören köpeklerden çok daha yetenekli olduğunun ortaya çıktığını söylerken; bir bölümü ise, eğitim sürecinin istenilen sonucu vermemiş olduğunu ve eğitimlerinin sınırlı tutulmasına karar verildiğini söylemektedir. Kaynaklardan hangilerinin daha güvenilir sonuçlar içerdiğini bilemiyoruz; ancak ikinci varsayımın doğruluğu halinde dahi, zeka seviyeleri diğer köpeklerden az olmayan bu köpeklerin eğitimlere yeterli cevabı vermemiş oluşunu iki etmene bağlamak bizce mümkündür: Kangal çoban köpekleri tüm insancıllıklarına ve güçlü sorumluluk duygularına rağmen, geçmişten beri süregelen yaşam biçimlerinden ve genel karakter özelliklerinden kaynaklı olarak özgürlüklerine son derece düşkündürler.


Ayrıca, çok gururlu olan kangal köpeklerinin, sürekli emirlere itaat etmesini ve bir anlamda köle-sahip ilişkisini benimsemesini beklemek kanımızca onlara haksızlık olur. Bizim gözlemlerimize göre, kangal çoban köpekleri bir çok komutu kolaylıkla öğrenmekte; ancak yalnızca istedikleri zaman bu komutlara uymaktadırlar. Fakat zaten içgüdüleri çok güçlü olan kangal köpekleri, önemli durumlarda genellikle ne yapması gerektiğini herhangi bir komuta gerek duymaksızın bilmektedir. İkinci bir faktör ise, eğitimin verildiği saatler olabilir.


Koruma köpeği olarak yetişmiş oluşundan dolayı performansı geceleri maksimum seviyede olan, ancak gündüz saatlerinde, hele de öğlenleri minimuma inen kangal çoban köpeklerine, araştırdığımız kaynaklarda yazdığına göre, eğitim hep gündüz verilmeye çalışılmıştır; ki dediğimiz gibi performansının en düşük olduğu zaman dilimidir gündüz... Yine 1970'li yıllarda yurtdışına götürülmesiyle de önemi anlaşılmaya başlanmış ve Anadolu köylüsünün yıllardır sadık dostu olan, ancak özellikleri geniş çevrelere yayılamayan kangal çoban köpekleri tüm dünyada tanınmaya, Türk ve dünya basınında yer almaya başlamıştır. Tüm yeteneklerine karşın yine de çok sakin ve mütevazı bir görünüme sahiptir. Mimikleriyle, hal ve hareketleriyle ve hatta havlama şekilleriyle, üzüntüsünü, sevincini, kızgınlığını çok rahat ifade eder.


Fazlasıyla hassastır. Kendisine kızıldığını anladığında, başını öne eğer, mahzun mahzun bakmaya başlar. Pek kaprislidir; bazen keyfi tekrar yerine gelsin diye uzun uzun onunla konuşmak, kendisine neden kızıldığını anlatmak bile gerekebilir. üzüldüğünde yemeğini yemez, durgunlaşır, sürekli mahzun bir ifade olur yüzünde. Kendileriyle ilgili konuşurken dikkatli olmak gerekir. övüldüklerini veya yerildiklerini gayet iyi anlarlar. Son derece kıskançtırlar ve gözlerinin önünde bir başka köpeğin sevilmesine hiç dayanamazlar. özellikle son yıllarda evlerinde bekçi köpeği olarak kangal besleyenlerin sayısında büyük artış olmuştur.


Bunda en çok kangal çoban köpeğinin aile bireylerine karşı son derece sevecen, kadın ve çocuklara karşı çok uysal oluşu etkilidir. Ayrıca koku alma duyularının da diğer köpek türlerine göre daha güçlü olduğu söylenmektedir. çobanlar için önemi ise, esas olarak, kangal çoban köpeklerini, diğer bütün sürü koruma köpeklerinden üstün kılan özelliklerinden kaynaklanır. Diğer sürü koruma köpekleri kurt için yalnızca caydırıcı özellik gösterirken, yalnızca kangal çoban köpeği kurdu öldürebilme özelliğine sahiptir. Kurda karşı erkek ve dişi köpek ortak çalışıp birbirlerinin eksikliklerini kapatırlar. Dişi köpek daha hızlı ve çeviktir; erkek ise daha güçlü... esas olarak göğüs darbeleriyle düşmanlarını sersemletip savunmasız duruma getirirler.


Elbette ki, kurt boğan bir köpeğe sahip olmak çobanlar tarafından bir gurur kaynağı olarak görülmektedir. Ancak kurt boğmasının yanı sıra, sürü koruma köpeği olarak birçok başka yeteneklere de sahiptir. çok hızlı koşarlar ve çok çeviktirler. Yaklaşık 200 başlık bir sürüyü korumak için yalnızca bir erkek ve bir dişi kangal yeterlidir. Görevlerine çok bağlıdırlar. Sürüdeki hayvanların sayısını bilirler ve dağda kaybolan, sürüden ayrılan, geride kalan koyunların başında günlerce aç ve susuz bekledikleri çobanlar tarafından anlatılmaktadır. Doğada çok zorda kalmadıkça başka köpeklerle çiftleşmeyi kabul etmezler. Hatta kardeşlerin de genellikle çiftleşmediği bilinmektedir. Bu özellikleri, yüzyıllardır ihmal edilmiş olmalarına ve değerlerinin yeni anlaşılmaya başlamış olmasına rağmen, genel karakter özelliklerini yitirmemelerini ve saflıklarını büyük ölçüde korumalarını sağlamıştır.

Ek 4 Yüzyıllardır Anadolu insanının cesur, zeki ve bir o kadar sadık dostu olan kangal çoban köpeklerinin tarihçesi hakkında çok kesin bilgilere ne yazık ki ulaşılamamaktadır. Kangal çoban köpeği yüzyıllar boyunca Anadolu'da çobanların yanında sürüyü her türlü tehlikeye karşı korumuş olan bir köpek türüdür. Geçmişiyle ilgili üç ayrı varsayıma ulaşabildik. Asurlular ve Babilliler döneminde ortaya çıktığı ve aslan gibi vahşi hayvanlardan korunmak için kullanıldığı ileri sürülmektedir. İkinci bir varsayıma göre; kangal çoban köpeği bir Hint mihracesi tarafından Yavuz Sultan Selim veya IV. Murat olduğu tahmin edilen Osmanlı padişahına hediye olarak getirilmiştir.

Bu köpeğin aslanı öldürmesi, padişahı çok etkilemiş ve padişahın bu köpeğe çok değer vermesini sağlamıştır. Ancak Osmanlı ordusuyla birlikte gittiği doğu seferinde, Kangal Deliktaş civarlarında köpek kaybolmuş ve tüm aramalara rağmen bulunamamıştır. Kangal çoban köpeklerinin bu soydan geldiği söylenmektedir. üçüncü bir varsayım da; Evliya çelebi'nin Seyahatname'sinde bahsedilen köpek hakkındadır.Evliya çelebi, 'aslan kadar kuvvetli' diye tanımladığı bir köpekten bahsetmektedir. Osmanlı'nın kurucularının bu köpeği kendileriyle birlikte Anadolu'ya getirdikleri tahmin edilmektedir. Yine bu varsayıma göre, Osmanlı'nın Avrupa'ya yayılmasıyla birlikte, bu köpek de Avrupa'nın çeşitli yerlerinde bulunmuş ve birçok Avrupa çoban köpeği de bu ırktan türemiştir. Bu varsayımlar dışında bilinen bir olgu, kangal çoban köpeğine Osmanlı İmparatorluğu döneminde çok önem verildiği ve pedigrili olarak yetiştirildiğidir.

Bu dönemde kangal çoban köpeği Osmanlı İmparatorluğu'nda genellikle saray eşrafı ve İmparatorluğun ileri gelenleri tarafından yetiştirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden itibaren ise, pedigrili yetiştiricilik kaybolmuştur. Asıl köpek türü, yani Latince ismiyle 'canis familaris', kendine özgü birtakım karakter özellikleri taşımaktadır. Sadakat gibi, cesaret gibi, güvenilirlik gibi... Ne yazık ki, çakal, kurt gibi dış görünüş itibariyle köpeğe benzeyen; ancak karakter yapısı itibariyle yukarıdaki özelliklere sahip olduğu tartışılır olan hayvanlarla yüzyıllar boyunca çiftleştirilen köpeklerin saflıkları bozulmuş, insanın gerçekten iyi dostu olan köpeklerin genlerinden gelen karakter özellikleri başlangıçtaki niteliklerini kaybetmeye başlamıştır.

Bu bilinçsiz çiftleştirme olgusundan kendini koruyabilen ender köpek türlerinin başında kangal çoban köpeği gelmekte ve günümüzde Anadolu insanının en sadık dostlarından biri olma özelliğini korumaktadır. öylesine ki, kangal çoban köpeklerinin geçmişini araştırmaya başladığımızdan beri, görüştüğümüz her kangal çoban köpeği sahibinin, köpeklerinin sadakati, duygusallığı, cesareti veya zekasıyla ilgili ve bu köpeği kendileri için vazgeçilmez kılan, başlangıçta bizim de inanamadığımız, sonrasında ise alıştığımız ve hatta kendi köpeklerimizde yaşadığımız öyküleri vardı. Bunların bir bölümünü sitemizin 'Anılar, Efsaneler ve Haberler' bölümünde okuyabilirsiniz. Kangal çoban köpeklerinin saflıklarını büyük ölçüde koruyabilmiş olmalarının en önemli sebeplerinden biri olarak bu köpeklerin yapı itibariyle çok iri oluşları ve bu nedenle diğer tür köpeklerle çiftleşmeyi kabul etmemeleri gösterilmektedir.

Sadık Dostlarımız...

Amerikan Pitbull Terrier

Temel Özellikleri
Son derece cesur (çok eski savaş köpeklerinin torunudur.) ve çok canlı bir köpektir. Düşmanıyla öldüresiye savaşır. Ancak, asgari bir eğitimle yabancıların niyetini anlayabilecek kadar yetenekli, sakin, iyi huylu ve itaatkar bir köpek haline gelebilir.

Neler Yapar?
Mülk bekçisi olarak çok iyi sonuç vermiştir. İnsana eşlik eden köpek olarak da çok değerlidir. Savunma, muhafız köpek, bekçi ve koruma köpeği olarak da iyidir.

Kökeni
Bu savaşçı köpek 19. Yüzyıl'da İngiltere'nin Staffordshire bölgesinde Bulldog ve çeşitli terrierlerin çiftleştirilmesiyle elde edildi. Amerika Birleşik Devletleri'ne getirilen bu cins burada daha güçlü hale gelmesini sağlayan Amerikalı yetiştiriciler tarafından, bazılarının görüşüne göre mükemmelleştirildi. Amerikan Köpek Klubü (AKC) tarafından Amerikan Staffordshire Terrier, İngiliz Köpek Klubü (KC) tarafından Amerikan Pitbull Terrier olarak isimlendirilmiştir.

Temel Özellikleri
Alman çoban Köpeği, Alsatian diye de tanınır. Gösterişli, dengeli ve çok güçlü bir köpektir. Kararlı, vefalı, efendisi ve çocuklara karşı sevgi duyan, öteki hayvanlara karşı hoşgörülü, yabancılara karşı uyanık ve kolay eğitilebilir bir ırktır.

Neler Yapar? ---cög---unlukla iş köpeği olarak kullanılan Alman çoban köpeği korkusuz, dikkatli ve zekidir. Cesur, neşeli, itaatkar ve öğrenmeye heveslidir. İnanılmaz sadakati ve cesareti ile tanınır. Kendinden emin bir sukünete sahiptir; ancak asla düşmanca değildir. çok yüksek öğrenme kapasitesi vardır. Alman çoban köpekleri aileleri ile birlikte olmaktan büyük keyif alırlar; ancak yabancılara karşı mesafelidirler. Bu ırk ailesiyle olmaya gereksinim duyar ve uzun süre yanlız bırakılmak istemez. Sadece gerektiğinde havlar.

Alman Çoban Köpeği
Alman çoban köpeklerinin oldukça gelişmiş koruma güdüleri vardır, bu nedenle aşırı korumacı olmaması için dikkatle ve özenle diğer insan ve hayvanlarla genç yaşta sosyalleştirilmelidir. İnsana karşı sergilenen saldırganlık dikkatsiz üretim ve eğitim nedeniyledir. Dikkatli üretilmiş ve eğitilmiş dengeli bir köpek diğer ev hayvanları, çocuklarla ve ailesiyle güvenilirdir. Erken yaşta itaat eğitimine başlanmalıdır. Alman çoban köpeğini doğru üreticiden almak çok önemlidir. Bazıları çekingen ve huysuzdur. Bu karakterdeki köpeklerin korku nedenli ısırmaya eğilimi vardır. Yavrunun ailesini iyi incelemek gerekir. Cezaya dayalı bir eğitim bu köpeklerde başarıya ulaşmaz. Irk o kadar zeki ve eğitilebilirliği öylesine yüksektir ki çoban köpekliği, koruma köpeği, polis ve asker köpeği, körler için rehber köpek, arama ve kurtarma köpekliğinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Alman çoban köpeği popüler bir aile ve show köpeğidir.

İlk kez sürülerin önderi olarak kullanılmıştır. Zekası ve sağlam karakteri nedeniyle savaş zamanında çeşitli görevlerde (ateş altında ve mayın tarlalarında mesaj taşır), ayrıca kurtarma köpeği (suda, dağda ya da yangında.) ve polis köpeği (eski bir izi bile sürebilir) olarak da kullanılmaktadır. Ancak Alman çoban Köpeği bekçi köpeği olarak eşsizdir, mükemmel refleksleri vardır ve çok çabuk saldırıya geçebilir. Kendisine verilen görevi daima iyi niyet ve çoşkuyla yerine getirir. Kökeni Alman çoban Köpeği'nin kökenine dair farklı teoriler vardır. Bir teoriye göre bu köpek Almanya'da var olan çeşitli çoban köpeklerinin çiftleşmesinden, bir başka teoriye göre de dişi çoban köpeklerinin kurtlarla çiftleşmesinden oluşmuştur. Doğru yanıtın hangisi olduğu zamanla daha da belirsizleşmiştir. Ancak ilk Alman çoban köpeklerinin (uzun tüylü) 1882'de Hannover'de, kısa tüylü olan türünse 1889'da Berlin'de sergilendiği bilinmektedir.

Pazar

Şık Görünmek

Her zaman şık görünmek elinizde Her daim şık olmayı kim istemez. Ancak bunun zahmetli bir iş olduğunu düşünüyorsanı yanılıyorsunuz. Çok küçük detaylara dikkat ederek siz de her daim şık olabilirsiniz.Modacılar her yıl favori olan kıyafetleri, ayakkabıları ve aksesuarları belirlese de şu gerçeği unutmamalısınız; her kadın kendisinin modacısıdır. Ancak kendi tarzınızı yaratırken de modanın hiçbir zaman değişmeyen kurallarına dikkat etmekte fayda var.
Renk ve Duruş
Tek renklilik, kurtarıcınız olabilir. Tepeden tırnağa aynı renkte giysiler giyerseniz, uzun, bölünmemiş bir çizgi illüzyonu yaratmış olursunuz. Bu da sizi daha ince gösterir ve kusurların daha az göze çarpmasını sağlar. Siyah, devetüyü, krem, koyu kahve gibi nötr tonları kullanmayı tercih edin.

Bedeninize Uymalı

Vücudunuza çok büyük (uzun, bol tişört ya da elbiseler gibi), ya da çok küçük (kısacık, üzerinize yapışan tişörtler gibi) gelen giysiler, sizi olduğunuzdan daha kilolu gösterir. Bu nedenle kendi bedeninizde uygun giysiler satın alın. Böylece vücut hatlarınız daha ölçülü biçimde ortaya çıkar.

Yapışkan Değil Akışkan
Giydiğiniz kumaşlar ikinci bir deri gibi üzerinize yapışmamalı, yapışmadan sarmalı. Jean gibi sert kumaşlar çıkıntıları toplayıp saklarken, poplin ve keten gibi daha az sert kumaşlarda fazlalıklar pörtleyebilir. Çok ince kumaşlarsa en tehlikelisidir. Hem iç gösterebilir, hem de vücuttaki çıkıntıları iyice ortaya serer. Böylece “Güzel olayım” derken daha da kötü bir hal alabilirsiniz. Bu nedenle kıvrımlı bir şekilde inen, yapışmayan ama akışkan duran kumaşları tercih edin.

Pantolon Alırken
Kıyafetler arasında pantolonlar önemli bir yer tutar. Bu nedenle pantolon seçimi de önemlidir. Pantolonda en iyi görüntüyü elde etmek için büzgüsüz ve pilesiz pantolonları tercih edin. Çünkü bunlar sizi daha göbekli gösterir. Ayrıca göbek deliğinizin yaklaşık 2.5 santim aşağısında biten, az düşük belli ve paçaları hafif geniş pantalonları da giyebilirsiniz. Pantolon paçalarının hafif geniş olması kalça genişliğini dengeler.

Etek Kiloyu Önler
Etek alırken kilonuza çok dikkat etmeniz gerekir. Özellikle etekler büyük popolarla tombik göbekleri gayet şık bir biçimde kamufle eder. Eteklerde diz hizası uzunluğunu tercih edin. Çünkü diz hizasındaki etekler bacaklarınızın en iyi şekilde görünmesini garantiler. Kısa boylular ise uzun etek giymemeli.

Cumartesi

Memura Ucuz Tatil

Adana'nınYumurtalık ilçesinde, memurlara ucuz tatil olanağı sağlamak ve okullaragelir sağlamak amacıyla pansiyon olarak kiraya verilen lise veilköğretim okulunda sezon başladı.İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Özkan, AA muhabirine yaptığıaçıklamada, ilçe merkezinde bulunan Yumurtalık Çok Programlı Lisesi ileAtatürk İlköğretim Okulunun bahçesi ve sınıflarının, yaz tatilini denizkenarında geçirmek isteyen, ancak ekonomik koşulları çok iyi olmayanmemurların ilgi odağı haline geldiğini kaydetti.

Özkan, "pansiyon okul"da kalmak isteyenlerin, sınıflarıkiraladıklarını ya da çadırlarını okul bahçesine kurduklarını ifadeederek, "Bunun karşılığında 15 gün için çadırlardan 100 YTL, sınıflardakalanlardan ise 120 YTL alıyoruz. Bu yıl sahillerde çadır turizmininyasaklanması nedeniyle tüm sınıfların dolacağını umuyoruz" dedi.Bahçelerde kurdukları çadırlarda konaklayan tatilciler için seyyarlambalar kurduklarını ve elektrik enerjisi sağladıklarını belirten Özkan, "Tatilcilerin kullandıkları elektrik ve suyun parası olarakalınan bu ücret, son derece küçük. Uygulamadan hem biz hem de tatilcilermemnun. Uygulama sayesinde, okullardaki tadilat çalışmalarını finanseetme olanağı yakaladık" dedi.

-TATİLCİLER MEMNUN-Yemeklerini piknik tüplerinde pişiren tatilciler, koşullarının, ancak"pansiyon okullarda" yerde tatil yapmalarına izin verdiğini,bulundukları ortamdan memnun olduklarını söylediler.Tatilcilerden Bilge Temir (56), sekiz tatilciyle birlikte bir sınıftakaldıklarını belirterek, "Yıllardır tatil için Ceyhan'dan burayageliyoruz. Eşim öğretmendi, vefat etti. Şimdi ben, çocuklarımla birlikteher yıl buraya gelmeye devam ediyorum. Burada durumdan memnunuz.Elektrik, su ve duş olanağı var. Deniz yakın, arada sadece bir yol var.Müstahdemler temizliği yapıyorlar.

Sadece pazar günleri su sorunuoluyor" dedi.Zeki Güzelad (70) da emekli olduğunu söyleyerek, "Dört tatilciyle aynısınıfta kalıyoruz. Çocuklar denize giriyor, hayatlarından memnunlar. Bukoşulları sağlayan yetkililere teşekkür ediyorum. Başka türlü tatilimkanı bulmamız mümkün olamazdı" dedi.Mehmet Yaş (64) ise 10 yıldır tatilini Yumurtalık'taki "pansiyonokullarda" gerçekleştirdiğini belirterek, "Ekonomik durumumuz iyiolmasına karşın, burası bizim için dostlarımızla buluştuğumuz, birnostaljisi olan, duygu yoğunluğu yaşadığımız bir yer. O yüzden burayıtercih ediyoruz" şeklinde konuştu.

kaynak: vatan